30 Mart 2009 Pazartesi

MUTLULUĞUN 4 KELEBEĞİN HİKAYESİ İLE TANIMI..


Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verdiler… İlk kelebek ateşin uzağından geçip gelir ve şöyle der; “ateş aydınlatan bir şeydir.” Bu gerçeğin tam bilgisi değildir… İkinci kelebek ise biraz daha yaklaşıp döner ve şöyle der; “Ateş ısıtan bir şeydir.” Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir. Üçüncü kelebek ateşe iyice yaklaşır, alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde, “işte ateşin gerçek bilgisi” der. “ateş yakıcı bir şeydir.” Dördüncü kelebek bununla yetinmez. Ateşin çevresinde döner,dolanır,kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra, alevlerin içinde görünmez olur… Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o… Ancak bunu diğer arkadaşlarına anlatacak durumda değildir… Anlatmasına gerekte yoktur… Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez… Ateşe ancak dokunarak öğrenilir, onun ne olduğu… Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz...--------------------

22 Mart 2009 Pazar

hayatı ıskalama lüksün yok senin!

çok beğendiğim bi yazıyı paylaşmak istiyorum sizinle!

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken ,o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayati ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını baliğin yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler,ya da bilip de duymayanlar acıtsa da İçini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini... Nazım Hikmet...

TAKINTIM GELDİ YENMEM LAZIM!

Kimi günde 25 kez ellerini yıkar, kimi evden her çıkışında 7 kez geri dönüp kapıyı kilitleyip kilitlemediğine bakar, kimi de evindeki koltukların simetrisinin ikide bir bozulmasından rahatsız olur. Bu anormal davranışlar ciddiye alınacak kadar önemli bir rahatsızlık.Çünkü takıntılar insan hayatını çekilmez bir hale getirebilir. Az ya da çok hemen hepimiz kafamıza birçok şeyi takar, sorun eder, saatlerce, hatta günlerce o konuyu düşünürüz. Sonra da “Hiçbir şey kafaya takmaya gelmez” der ve geçer gideriz. Peki ya geçip gidemeyenler…
Bilimsel araştırmalar obsesif kompülsif bozukluk denilen “takıntı” hastalığının beyindeki serotonin bozukluklarından kaynaklandığını ortaya çıkardı. Özellikle de çocuklukta beyne yazılmış yanlış senaryolar ileriki yaşamda takıntı haline gelebiliyor. Beynin bu davetsiz misafirleri olan takıntıda insanın aklına bir düşünce, bir hayal gelir, oturur ve bir türlü oradan kalkmaz. Kafa bozuk plak gibi takılır kalır aynı yerde. “Takıntılar” kitabının yazarı Uzman Doktor Oğuz Tan’a göre, takıntı, depresyon gibi üzüntü ya da sıkıntı sonucu ortaya çıkabilecek bir hastalık değil. İnsanlar takıntılarının mantıksız olduğunun farkındalar; ama bir türlü kafalarından atamıyorlar. Hatta bazı takıntılar ters tepebiliyor. Sürekli elini yıkayan kişi temizlenmediğini düşünüyor ve hiç yıkamıyor ya da namazı yanlış kıldığını zanneden kişi namazı bırakabiliyor. Bazıları da ‘Kapıyı kilitledim mi?’ sorusunu düşünüp durmak yerine evinden hiç dışarı çıkamıyor.

13 Mart 2009 Cuma

:))))


yeni gelinle kaynana:):):)
gözyaşı tarafından Per, 2007-06-21 11:35 tarihinde gönderildi.


yeni gelinle kaynanaGelinle kaynana karşıkarşıya oturmuşlar.Kaynana"Gelin! Sen daha yenisin, birbirimizin huyunu suyunu oturup konuşarak anlayalım!" demiş.
Gelin de"Tabi anne' konuşalım!" demiş.
Kaynana başlamış anlatmaya:"Aman kızım! Benim 3 halim vardır, dikkat et.Saçıma gül takmışsam neşeli olurum, her yola gelirim.kulağımın arkasına gül takmışsam havamda olmam, çok ısrar etme.Eğer yakama gül takmışsam sakın etrafımda dolaşma, çok sinirli olurum!"
Gelin kaynanaya lafını bitirince başlamış lafa:"Anne! Benim halim malim yoktur. Koltuğa kendimi atarım, televizyonumu açarım! sen gülü nerene takarsan tak, ben keyfime bakarım!"

!!!!!!!!!!!!!!!!!1

Genç Beyin “En iyi dergi” seçildi
TUGED (Türkiye Gençlik Derneği) “en iyiler”i seçti. 20’nin üzerinde alanda “en iyiler”in belirlendiği yarışmada dergi dalında Genç Beyin “en iyi dergi” seçildi. 28 Haziran 2008 cumartesi gecesi düzenlenen törende “en iyiler”e şiltleri takdim edildi. Genç Beyin’in şildi dergimizin sahibi ve yazı işleri müdürü Abdülkadir Akgündüz’e verildi. Genç Beyin daha önce de 2 yıl üstüste “Yılın dergisi” seçilmişti.

genç BEYİN!


İYİ AKŞAMALAR.dersler başladı ve yoğunlaştı,hocalarımız hızlı bir şekilde ödev yağdırıyı.bu ay dergi araştırma ödevimiz var,bu konuda derste kulk misafiri olduğum ve paylaşmak istediğim bi konu var...dergi ödevi için herkez aylık bi dergi seçmemizi istedi,beinde bunu duyunca uzun zamandır okuduğum dergiyi sınıftaki arkadaşalarım paylaşma heyecanıyla GENÇ BEYİN dergisi geldi aklıma..ama hocanın bu dergi için LİSE SEVİYESİNDE derg demesi beni hem şaşıttı hemde üzdü..dergi her anlamada muhteşem ve her satırı son derece altın değerind biligiler içeren ve çoğu zamanda benim bile anlamaı zorlaştıran bi dergiye yaptığı yorum beni çok şaşırttı.evde biz payalaşamazken böyle bir kelime ŞAŞIRTICI!EMİNİM HOCAMIZda okusa anlayamadığı bir çok nokta olucaktırr ki bunu dediğine göre de hiçç anlayamamış..neysee daha fazla biy demiyrm çünkü bu durum çok canımı sıktı,arkadaşalrımı böyle bi dergiyi tanıtımaktan mahrum ettiği için hocaya ayrıca ÇOK MİNNETTARIM!!

10 Mart 2009 Salı

krizzz

meraba..bir krizdir lafı almış başını gidiyoo sektörler dağılıyo,dolar altın yükseliyoo,televizyonlsr yıklıyo..yaniiherşey alt üst olmuş durumda.ama benim anlayamadığım bişey var geçekten kimler krizden mağdur??bi yanda gerçekten herşeyi gayet tıkırında giden bi kesim biyerde ise açlık sınırında insanlar...bu kriz kimi teğet geçti?kim yıktı geçti?